Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KONUŞMA TERAPİSTİ SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİM?

Dil ve konuşma bozuklukları konusunda başvuracağınız kişinin mutlaka yetkin ve lisanslı bir uzman olmasına dikkat ediniz!! Konuşma terapistiniz “Yurt Dışı’nda” eğitim aldığını söylüyorsa lütfen YÖK’ten alınmış Diploma Denklik belgesini sorgulayınız. Mümkünse “YÖK”’ü arayıp denklik durumunu teyit ediniz!!! YÖK Yurt Dışı'nda eğitim almış konuşma terapistleri için 1 yıl devlet üniversitelerinde staj zorunluluğu getirmiştir. Hangi devlet üniversitesinde staj yaptığını belirtmesini isteyiniz!!! Konuşma Terapistiniz Türkiye’den mezun ise, hangi okul mezunu mutlaka kontrol ediniz!!! Ülkemizde kendisini konuşma terapisti olarak tanıtan ancak 2013 yılına kadar bu alanda uzman yetiştiren tek okul olan Anadolu Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapistliği Yüksek Lisans/Doktora Programlarını bitirmemiş, pek çok “sözde terapist” bulunmaktadır.Bu kişiler bilgi ve yeterlilik   bakımından bu alanda hizmet verme hakkına sahip olmamalarına rağmen   insanların emeğini ve parasını sömürer

PROMPT TEKNİĞİ İLE KONUŞMA TEDAVİSİ

Resim
PROMPT Tekniği konuşma terapisinde geleneksel yöntemlerden istenilen faydanın alınamaması nedeniyle 1970’lerin sonunda Deborah Hayden tarafından geliştirilmiştir. Bu eğitim uzman konuşma terapistlerine Amerika’da bulunan Prompt Enstitü’sü tarafından verilmektedir. Bu teknik gecikmiş konuşma, otizme bağlı konuşma bozukluğu, artikülasyon bozukluğu, çocukluk çağı konuşma apraksisi gibi birçok konuşma bozukluğunda etkili olarak kullanılmaktadır. Ayrıca beyin hasarından sonra görülen afazi, motor konuşma bozuklukları vb.hastalıkların tedavisinde de bu teknikten yararlanılmaktadır. Hiç konuşamayan çocukların tedavisinde de PROMPT tekniği ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. PROMPT yöntemini uygulamaya başlanmadan önce kapsamlı bir değerlendirme yapılır. Bu değerlendirmede önce Motor-Konuşma Hiyerarşisine göre hazırlanmış bir sistem analizi yapılır ve bireyin hangi alanda bozukluğu olduğu belirlenir. Bunun dışında bilişsel, davranışsal, duyusal ve fiziksel tüm özellikler ortaya konulur

KEKEMELİKTE KULLANILAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Kekemelik terapisi uzman dil ve konuşma terapistleri tarafından yapılır. Dil ve Konuşma Terapistliği Eğitimi olmayan kişilerce yapılan, kısa sürede kesin çözümler vadeden programların gerçeği yansıtmadığı, kısa bir süre sonra kekemelik semptomlarının tekrar ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır Terapi öncesinde uzman, kapsamlı bir değerlendirme yaparak kişinin kekeleme davranışını, şiddetini   ve kekeleme davranışı ile ilgili kendisinin ve çevresinin tutumunu değerlendirir ve buna bağlı terapi hedefleri oluşturur. Kekemelik terapisinde kullanılan yöntem ya da yöntemler her çocuğa göre farklılık gösterir. Ancak kullanılan terapi yöntemlerinin ortak yanı konuşma hızının yavaşlatılması ve konuşmanın yeniden düzenlenerek akıcı bir form kazanmasıdır. Sıklıkla kullanılan terapi yöntemlerinden biri akıcılığı şekillendirmedir. Konuşmanın fiziksel olarak yeniden şekillendirilmesi hedeflenen bu yöntemde çocuğa nefes koordinasyonu, yumuşak temaslarla konuşma ve sözcükler arası geçiş gibi te

ANTİDEPRESANLAR VE KEKEMELİK

Resim
Beyindeki serotonin nörotransmitter seviyesini etkileyen antidepresanlar depresyonu hafifletebilir. Ancak bu ilaçlar kekemeliği nasıl etkiliyor? Antidepresanlar(SSRIs) seçici serotonin geri alım intibitörleri olup bu ilaçlar; -Serotoninin presinaptik nöronlara geri alımını önler -Pre ve post-sinaptik  nöronlar arasındaki sinapslarda serotonin yoğunluğunu artırır -Serotoninin post-sinaptik nöronlara alımını teşvik eder Serotonin,  nöronların komşu nöronlarda sinir uyarımını tetiklemesini  sağlayarak depresyonu azaltan bir kimyasal taşıyıcı görevi görür ve böylelikle depresyon belirtileri azaltılmış olur Ancak yapılan son araştırmalar, SSRI’ların nörotransmisyon üzerinde daha karmaşık bir etkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmalara göre depresyonun azaltılması SSRI’ların dopaminerjik ve serotonerjik sistemi aktive etmesinden de kaynaklanabilir SSRI'lar, serotonin taşıyıcılarının(SERTs) aktivitesini engelleyerek serotonin  geri alımını önler. Serotonin ta

KEKEMELİK VE DUAL PREMOTOR SİSTEM

Resim
Medial ve lateral premotor   sistemlerden   ayrı ayrı bahsetmiş olsakta bunlar aslında şekil 1’de gösterilen bütünleşik motor fonksiyon sistemi olan dual premotor sistemin bir parçasıdır. 1.döngü medial premotor sistemi, 2.döngü ise   lateral premotor sistemi   sembolize eder. Konuşmayı planlama ve başlatma aşamaları serabral kortekste bulunur daha sonra   bazal gangliondan geçen sinyaller   suplementer motor alan aracılığı ile serebral kortekse geri döner. Talamus SMA’ya   mesaj göndermeyi düzenler.   Bu kendi kendine başlatılan ve içsel ipuçlarına dayanan konuşmanın tepe birim döngüsüdür. Kekeme olmayan bireylerde ise motor aktivitenin segmentleri (heceler vb) suplementer motor alandan ve diğer motor alanlardan engelsiz bir   biçimde geçer ve   uç birimdeki   döngünün bir parçası olan serebelluma ulaşır. Diğer taraftan kekeme bireylerde beyindeki   bazal ganglion/SMA bölgesinde   zayıf sinyaller ortaya çıkar ve nöronal sinyaller serebelluma ulaşmadan ortadan kaybolur. Ser

KEKEMELİK VE LATERAL PREMOTOR SİSTEM

Resim
Kekeme bireyler bazı ortamlarda akıcı konuştuklarına şahit olduklarında bu durumu şaşkınlıkla karşılarlar. Örneğin koroya eşlik ettiklerinde akıcı konuşabilirler. Benzer biçimde akıcılık; şarkı söyleme, metronom vuruşlarına uyarak konuşma   veya ritimli konuşmayı kullanarak artırılabilir. Gecikmiş   işitsel geri bildirim cihazı kullanılarakta akıcılık en azından geçici olarak artırılabilir. Role play, yabancı bir aksanın taklit edilmesi veya konuşma hızının düşürülmesi de akıcılığı artırabilir. Çok çalışarak topluluk önünde konuşmaya hazırlanma da konuşma süreçlerine daha fazla dikkat edilmesi nedeniyle akıcılığı artırabilir benzer biçimde klinik ortamda aynı cümlenin birkaç kere tekrar edilmesi de akıcılığı artırabilir Bu akıcılığın arttığı örneklerin ortak özelliği bu   gibi durumlarda kullanılan ve zamanlama mekanizmasını içeren medial premotor sistemi devre dışı bırakan   lateral premotor sistemin kullanılmasıdır. Medial premotor sistemin yerine konuşma, lateral premotor si

KEKEMELİK VE MEDIAL PREMOTOR SİSTEM

Resim
Bazal gangliondaki dopamin düzensizliğinin kekemeliğe olan etkisini daha önceki yazılarımızda tartışmıştık. Bu yazımızda ise  konuşma üretimi için oluşturulan bir model aracılığı ile bu düzensizliklerin kekemeliğe olan etkisini detaylı olarak tartışacağız.   Şekil 1 medial premotor sistemin şematik bir sembolüdür ve bileşenleri konuşma üretiminden sorumludur. Medial premotor korteks bazal ganglion’a sinyaller gönderir. Bu sinyaller nöronal yollar üzerinden geçer ve nörotransmitterler tarafından ulaştırılır. Daha sonra ise bazal ganglion suplementer motor alan(SMA)’a sinyaller gönderir. SMA serebral kortekste bulunan içsel kontrol süreçleri (hareketlerin sıralanması) ile ilgili olan bir alandır. Heceleri sıralayarak kelimeleri oluşturma   bu süreçlere örnek verilebilir. Bazal ganglion motor hareketlerin başlaması ve düzenlenmesinde rol alır. Özellikle bazal ganglion konuşma üretimini etkileyen bir zamanlama mekanizmasını içerir. Konuşma zamanlamayı içeren bir m

ANTİPSİKOTİK İLAÇLAR VE KEKEMELİK

Kekemelik, beyinde motor nöron bölümündeki   aşırı dopaminerjik aktivite nedeniyle ortaya çıkabilir. Daha açıkça ifade etmek gerekirse motor fonksiyona dahil olan nigrostriatal yolaktaki dopaminerjik aktivite kekemelikle ilişkilendirilir. Dopaminerjik aktiviteyi baskılamak için GABAerjik aktivite, BZs ya da pagoclone ile artırılmalıdır. Kekemelik aşırı dopaminerjik aktivite ile ilişkilendirilmiş olmasına rağmen bu durumun nedeni GABAerjik aktivitenin beyindeki ilgili bölgelerde azalmış olması da olabilir. GABAerjik aktiviteyi artıran ilaçları ilerleyen yazılarımızda tartışacağız. Bu yazımızda ise bir grup antipsikotik ilaç yoluyla domaminerjik aktiviteyi kısıtlamayı amaçlayan yaklaşımlardan bahsedeceğiz.   Bu ilaçlar direkt nöronlardaki dopamin reseptörlerini (D2 reseptörleri) bloke eder ve böylelikle sinapslardaki dopamin bu reseptörlere bağlanmaz ve dopamin aktivitesi azaltılmış olur. Atipik antipsikotik ilaçların sedasyon, diskinezi, diabet ve kilo alımı gibi yan etkil

KEKEMELİK VE NÖROTRANSMİTTERLER

Resim
Beyin konuşma gibi fonksiyonları yerine getirmek için organize olan sinir hücrelerinden (nöronlardan)   oluşur. Aynı zamanda nörotransmiter adı verilen   mesaji elektiriksel formlar şeklinde bir nörondan diğerine ileten kimyasallar da   bulunmaktadır. Birey kekemelediğinde   beyinde ne olduğunu ve çeşitli tedavilerin kekemeliği azaltmada nasıl etkili olduğunu   anlamak için ilk olarak nöronların ve nörotransmitterlerin işlevini anlamak gerekir. Nöronlar bir vücut hücresi, axon ve çok sayıda dendrit kollarından olusur. Mesajlar nöronun dendritlerinden   biri   tarafından yakalanan elektriksel bir uyarım olarak başlar ve   bu nöronal yapılardan geçerek beyne iletilir. Daha sonra uyarılar vücut hücresinden geçerek axona ulaşır. Axonun sonuna ulaştığında, elektriksel uyarım nörotransmitter formunda kimyasal bir uyarana dönüşür. Bu nörotransmitterler akson tarafından salıverilen mesajı   bir nörondan diğerine iletir. Mesaj komşu nöronların dentriti tarafından yakalandığı zaman y

ÇOCUKLUK ÇAĞI KEKEMELİĞİ

Önceki yazımızda direkt yollardaki D1 dopamin reseptörlerine oranla   indirekt yollardaki D2   dopamin reseptörleri sayısında dengesizlik ortaya çıkması durumunda kekemeliğin oluşabileceğinden bahsetmiştik. D2 reseptörleri fren,   D1 reseptörleri ise gaz pedalı görevi görmektedir. Çocuklarda kekemelik genellikle 3-5 yaş periyodunda ortaya çıkar ve bunların çoğu 5 yaşından önce kendiliğinden düzelir ancak bazıları ise çocukluk çağı ve ergenlik döneminde de devam eder. Peki geçici kekemelikle kalıcı kekemeliği birbirinden ayıran nedir? Bu sorunun cevabı gelişmekte olan beyindeki D2 ve D1 dopamin reseptörleri oranı olabilir. Putamendeki D1 reseptörlerinin yoğunluğu doğumdan sonra artar ve 3 yaş civarında en yüksek seviyeye ulaşır. D2 reseptörlerinin yoğunluğu ise 2 yaş civarı en yüksek seviyeye ulaşır. D2 reseptörleri en yüksek seviyeye ulaştıktan sonra düşer ve 5 yaş civarı çocuklarda %38 oranında azalır. 3-5 yaş periyodunda D1 ve D2   densitesinde aşırı yükselme bu yaş grubu

DİREKT/İNDİREKT YOLLAR VE KEKEMELİK

Resim
Bazal ganglionun temel bileşenleri pallidum ve putamendir. Aşağıdaki   şekilde görüldüğü üzere D1 ve D2 olarak adlandırılan   iki farklı dopamin reseptörü putamende yer alır. 8 ya da 9 tane farklı dopamin reseptörü olmasına rağmen D1 ve D2 reseptörleri putamende yer alan dominant dopamin reseptörleridir. Direkt yollar korteksin sensorimotor bölgesinden gönderilen glutaminerjik projeksiyonlarla   ve   substantial nigradan   D1 reseptörlerine gönderilen dopaminerjik projeksiyonlarla aktive olur. Direkt yolların aktive edilmesi pallidumu engeller ve böylelikle talamus inhibisyonu ortadan kalkar. Sonuç olarak talamusa ve beyin kabuğuna ait yollar genişler ve kortikal bir konuşma ortaya çıkar. İndirekt yollar, palliduma GABA (gama amino bütürik asit) projeksiyonlarını stimule eden putamendeki D2 reseptörlerinin aktivasyonu ile açılmış olur. Bunun sonucu olarak GABA(gama amino bütürik asit) salınımı ile subtalamik çekirdeğe baskı kaldırılmış   olur. Görüldüğü üzere dir

SEREBRAL KORTEKS VE KEKEMELİK (İKİNCİ BÖLÜM)

Resim
Bu yazımızda konuşma üretiminde yer alan medial kortikal alanlar üzerine yoğunlaşacağız. Bu alanlar üç bölüme ayrılmış olan ve her birinin farklı görevleri olan motor kortikal alanlardır: *Premotor bölge *Yardımcı motor bölge *Primer motor bölge Premotor korteks duyusal bilgileri dahil ederek ses organlarının hareketlerini yönetir. İstenilen herhangi bir hareket için motor kortekse optimal bir pozisyon yönlendirmesi yaparak hareketlerin düzenlenmesine yardım eder. Yardımcı motor bölge ise primer motor bölgenin önünde yer alır. Yardımcı motor bölge anatomik ve fonksiyonel açıdan iki farklı bölümden oluşur(Suplementer Motor Alan(SMA) -Presuplementer Motor Alan(Pre-SMA) Bu   kısımlar konuşmada   hazırlık aşaması olarak işlev görürler. Pre-SMA   yeni motor becerilerin kazanılmasında görev alır ve öğrenilen beceri daha önce öğrenilen becerilerden farklı ise daha aktif durumda olur. Üst düzey planlama ve sıralama   ön   pre-SMA’da   gerçekleşirken seslerin ve hecelerin sıra

SEREBRAL KORTEKS VE KEKEMELİK (BİRİNCİ BÖLÜM)

Resim
SEREBRAL KORTEKS VE KEKEMELİK (BİRİNCİ BÖLÜM) -  Ağustos 01, 2018 Sağ elini kullanan bireylerin büyük çoğunluğu için serebral korteksin  sol bölümü konuşmanın fonksiyonel bölgesidir. Sol elini kullanan bireyler için durum daha farklıdır. Konuşma bazen sol taraftan bazen sağ taraftan bazen de hem sağ hem sol taraftan eşit olarak yönetilebilir. Çok sayıda beyin görüntüleme yöntemi; kekemelerde  konuşma sürecine  sağ hemisfere göre sol kortikal hemisferin daha az dahil edildiği yönünde bulgular ortaya çıkarmıştır. Yeni doğanlarda doğum sırasındaki stresin neden olduğu testesteron hormonundaki aşırı yükselmenin, sol hemisferin gelişiminde gecikmeye neden olması sağ hemisferin konuşmaya daha fazla dahil edilmesinin nedenlerinden biri olduğu düşünülmektedir. Sol lateral korteks bölgelerinde yer alan Wernicke ve Broca alanları konuşmanın gerçekleştirilmesinde görev alırlar.   Wernicke bölgesinde üç alt bölüm vardır. Birinci bölüm konuşma sözcüklerine (kişinin kendi sözcükleri de d

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Artikülasyon Bozuklukları Artikülasyon bozukluklarında birey konuştuğu dile ait bazı sesleri uygun şekilde sesletemez bu durum konuşmanın başkaları tarafından anlaşılmasını etkiler. Örneğin arı yerine ayı demesi gibi Gecikmiş Dil ve Konuşma Çocuğun konuşmasının yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından beklenenden yavaş olması durumunda o çocuğun konuşması gecikmiş konuşma olarak adlandırılır Kekemelik Ses, hece sözcük tekrarları ve uzatmaları, duraksamalar, konuşmaya başlamada zorluk gibi belirtilerle konuşmanın akıcılığı ve ritminde meydana gelen bozukluklar “kekemelik” olarak adlandırılır Ses Bozuklukları Fonsiyonel ses bozuklukları anatomik açıdan ses tellerinin yanlış ve kötü kullanımı sonrası ortaya çıkan ses bozukluklarıdır. Mutasyonel falsetto, işlevsel afoni, işlevsel disfoni, kas gerilim disfonisi fonksiyonel ses bozuklukları arasındadır Organik ses bozuklukları belirli bir anatomik ve fizyolojik nedene bağlı olan bozukluklardır.

REZONANS BOZUKLUKLARININ DEGERLENDİRİLMESİ VE TERAPİ YÖNTEMLERİ

Rezonans ağız tabanı, burun boşluğu ve farenksteki ses titreşimlerinin meydana getirdiği konuşma sesinin kalitesidir. Bu anatomik   boşluklarda oluşan ses titreşimlerinin dengesi konuşma sesi kalitesinin   normal ya da “nazalite”den ötürü bozuk olarak kabul edilmesinde belirleyici olur . Normal   Rezonans ve   Velofarengeal Fonksiyon Ses enerjisi ses telleri titreştiği zaman ortaya çıkar. Ses enerjisi   farenks, oral kavite ve nazal kavitenin de içinde bulunduğu birbirine bağlı bir dizi rezanatörün içinden   üstteki bölüme doğru hareket eder. Bu rezonatör boşlukların şekli ve boyutu rezonansa ve ses kalitesine direkt etki eder. Velofarengeal mekanizma oral ve nazal kaviteden iletilen   ses enerjisinin ve hava basıncının   düzenlenmesini ve yönlendirilmesini sağlar. Ağız seslerinin oluşturulması sırasında velofarengeal mekanizma nazal kaviteyi kapatarak bir valf görevi görür. Bu akustik enerjiyi oral kaviteye yönlendirerek ağız seslerinin oluşmasını sağlar. Bu nedenle ağız sesle